Kurtuluşun Algoritması Orhun Anıtları'nda

Aytekin Çınar

Yayınlanma Tarihi: 5 Ağustos 2025
Okunma: 91
Kurtuluşun Algoritması Orhun Anıtları'nda
Başlıktaki "algoritma" kelimesi, günümüzün dijital dünyasına ait gibi dursa da aslında kadim bir sorunun cevabıdır: Karşılaştığımız bir problemi çözmek için izlenecek en sağlam yol nedir? Bir nevi rehber, bir kılavuz… Peki, millet olarak bugün içinde bulunduğumuz çalkantılı süreçlerden, toplumsal sorunlardan çıkışımızın algoritması nedir? Bu kodları nerede aramalıyız?
Cevap, binlerce satır kodda veya karmaşık felsefi metinlerde değil, bundan tam 1300 yıl evvel atalarımızın bozkırın ortasına kazıdığı taş anıtlarda gizli. Evet, aradığımız algoritma Orhun Anıtları’nın ta kendisidir.
Bilge Kağan ve Kültigin’in milletine seslenişi, bugünün sorunlarına şaşılacak bir netlikte ışık tutar. Bu kadim rehberin ilk ve en temel komutu şudur: “Öz kimliğinden uzaklaşma!” Atalarımız, başka milletlerin isimlerine, geleneklerine özenmenin, onların “yumuşak ipeğine, tatlı sözüne” kanmanın bir çözülme olduğunu haykırmıştır. Köklerinden kopan bir ağacın kuruyacağı gibi, kimliğinden uzaklaşan bir milletin de ayakta kalamayacağını acı tecrübelerle kayda geçirmişlerdir.
Algoritmanın ikinci adımı ise nettir: Çalışmak. Bilge Kağan’ın, Türk milleti için devletini nasıl yeniden kurduğunu anlatırken sarf ettiği o meşhur cümle, her şeyi özetler: “Gece uyumadım, gündüz oturmadım.” Bu, çalışmayı sosyal hayatın, varoluşun merkezine koyan bir anlayıştır. Yüzyıllar sonra Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Tek bir şeye ihtiyacımız var: Çalışkan olmak” demesi, bu kadim bilgeliğe yaptığı modern bir atıftır. O da kurtuluşun kılavuzunu aynı yerde, atalarının izinde gördüğünü ispatlamıştır.
Peki, bir devleti ve milleti ayakta tutan harç nedir? Orhun Anıtları bu soruyu da yanıtsız bırakmaz: Adalet ve liyakat. Anıtlarda defalarca devletin direğinin adalet olduğu, beyler ve halk arasında eşitliğin gözetilmesi gerektiği vurgulanır. Görevin, hak edene, yani liyakat sahibine verilmesinin bir beka meselesi olduğu anlatılır.
Özetle, kurtuluşumuzun algoritması üç temel sütun üzerine kuruludur:
Milli kimliğe ve benliğe sahip çıkmak.
Geceyi gündüze katarak çalışmak.
Adaleti ve liyakati her şeyin üzerinde tutmak.
Şimdi bir de bu sağlam algoritmanın karşısında bize dayatılan sahte yollara bakalım: Anlamsız dedikodu programları, saldırganlığı ve kaosu normalleştiren diziler, gösteriş ve mülkiyet hırsını özendiren sanal bir dünya… Bu sahte kılavuzlar, gelir dağılımındaki adaletsizliği meşrulaştırır, toplumsal bağları zayıflatır ve bizi özümüzden kopararak yolunu kaybetmiş bir kalabalığa dönüştürür.
Bilge Kağan’ın, sözünü dinlemeyen, yolunu şaşıran milletine seslenişindeki o acı dolu uyarı bugün de kulaklarımızda çınlamalıdır: “Dinlemedin! Kemiklerin dağlar gibi yığıldı. Hakan olacak er evladın kul, hanım olacak kız evladın cariye oldu.”
Tarih tekerrür etmek zorunda değildir. Çözüm, dışarıda değil, içimizde, kendi tarihimizin derinliklerindedir. Aradığımız algoritma Orhun Anıtları’nda bizi bekliyor. Onu tozlu raflardan indirip hayatımıza rehber edersek; öz kimliğimizden uzaklaşmaz, çalışmayı bir ibadet sayar, adaleti devletin direği yapar, liyakati kurumsallaştırır ve emperyalistlerin “yumuşak ipekli” oyunlarına düşmezsek, bu coğrafyada yeniden ve daha güçlü bir şekilde ayağa kalkarız.
İyi bireyler, iyi yurttaşlar ve iyi insanlar yetiştirmenin huzuru ile sonsuzluğa uçmak dileğiyle…
Sevgilerimle.