Açina Logo

Demirci Ocağındaki Kıvılcım: Atatürk'ten Türk Dünyasının Yeni Yüzyılına

Aytekin Çınar

Aytekin Çınar

Demirci Ocağındaki Kıvılcım: Atatürk'ten Türk Dünyasının Yeni Yüzyılına

Yayınlanma Tarihi: 16 Haziran 2025

Okunma: 16

Tarih, büyük nehirler gibi, bazen durgun akar, bazen de çağlayanlarla kendi yatağını arar. Bugün, o nehrin akışını değiştiren, yamaçları sarsan bir çağlayanın tam ortasında duruyoruz. Puslu haritaların yeniden çizildiği, güç dengelerinin pamuk ipliğine bağlandığı ve milletlerin kendi kaderlerine dair en cesur cümleleri kurmak zorunda kaldığı bir an bu. Ve bu an, bize asırlık bir soruyu yeniden sorduruyor: Köklerimizdeki o kadim güç, bugünün dünyasında nasıl bir filiz verecek?

Bu sorunun cevabını ararken, gözlerimizi bir anlığına Anadolu'ya, 1920'lerin küllerle kaplı toprağına çevirmeliyiz. Orada, imkansızlığın ortasında bir adam, sadece bir vatanı kurtarmakla kalmadı; aynı zamanda paslanmaya yüz tutmuş kadim bir demirci ocağını yeniden harlamıştı. O adam, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'tü. O ocak ise binlerce yıllık Türk devlet geleneğinin ta kendisiydi.

Atatürk, Sevr paçavrasını yırtıp atarken, aslında sadece bir antlaşmayı değil, Türk'ün kaderine biçilen o dar ve karanlık gömleği de yırtıyordu. Kurduğu Cumhuriyet, sadece modern bir devlet değil, aynı zamanda Altay Dağları'nda demiri döven ataların ruhuyla, Malazgirt'te Anadolu'nun kapısını açan iradenin ve İstanbul'u bir dünya başkenti yapan Fatih'in vizyonunun 20. yüzyıldaki bir yansımasıydı. O, "muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkma" hedefini gösterirken, bize piramitlerin tepesini işaret ediyordu; ama o tepeye tırmanmak için basacağımız sağlam kayaların kendi tarihimiz olduğunu asla unutturmadı.

O’nun ufku, sadece Misak-ı Milli sınırlarıyla çevrili değildi. O, Tanrı Dağları'nın ardında, Hazar'ın dalgalarında aynı türküyü söyleyen kardeşlerinin bir gün kendi kaderlerini ellerine alacaklarını biliyor, o günün özlemiyle yanıyordu. O’nun meşhur öngörüsü, basit bir temenni değil, tarihin akışına düşülmüş stratejik bir not, bir devlet aklının fısıltısıydı:

"Bugün Sovyetler Birliği, bir dostumuzdur; bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse bugünden kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir... Orada, bizimle aynı kökten gelen, dil birliği, inanç birliği olan kardeşlerimiz var. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız."

İşte bugün, o fısıltının bir çığlığa dönüştüğü bir zaman dilimindeyiz. Sovyetler Birliği'nin enkazından doğan bağımsız Türk Cumhuriyetleri, bugün kendi ayakları üzerinde duran, bölgesel ve küresel birer aktöre dönüşmüşlerdir. Atatürk'ün yaktığı o kıvılcım, bugün Bakü'den Taşkent'e, Astana'dan Bişkek'e uzanan bir meşaleye dönüşmüştür.

Peki, o kadim demirci ocağında bugün ne dövülüyor?

Dün o ocakta demir dövülürdü, kılıç yapılırdı. Bugün o ocakta, gökyüzünün çelik kartalları olan insansız hava araçlarının kalbindeki silikon yongaları dövülüyor; yapay zekâ algoritmaları işleniyor. Artık savaşlar sadece topla tüfekle değil, kodla ve frekansla yapılıyor. Ve Türk dünyası, bu yeni çağın "dijital kılıcını" kendi elleriyle dövmek zorunda olduğunu anlamıştır.

Dün o ocakta, farklı boyları birleştiren töreler dövülürdü. Bugün o ocakta, sadece metal değil, Türk Devletleri Teşkilatı çatısı altında ortak bir diplomasi dili, ortak bir irade dövülüyor. Artık "dilde, fikirde, işte birlik" sadece bir hayal değil, somut bir jeopolitik gerçekliğe dönüşme yolundadır.

Dün o ocakta, atların geçtiği yollar İpek Yolu'nu oluştururdu. Bugün o ocakta petrol ve gaz boruları değil, medeniyetleri birbirine bağlayan çelikten bir "Orta Koridor" dövülüyor. Bu koridor, sadece bir ticaret yolu değil, aynı zamanda Batı'nın tek kutuplu kibrine ve Doğu'nun ezici ejderhasına karşı bir denge unsuru, bir nefes borusudur.

Atatürk'ün mirası, bize donuk bir müze objesi olarak bırakılmadı. O, her çağa ve her zorluğa karşı yeniden yorumlanması gereken, yaşayan, nefes alan bir strateji kılavuzudur. Bize bıraktığı en büyük miras, ne binalar ne de heykellerdir; bize bıraktığı en büyük miras, kendi göbeğini kendin kesme iradesi ve imkansız denilenin mümkün olabileceğine dair sarsılmaz inançtır.

Bu yeni yüzyılın ustaları bizleriz. Örs de bizimdir, çekiç de. Döveceğimiz demir ise ortak geleceğimizdir.